Ayrılık, hayatın her evresinde ve farklı şekillerde deneyimlenmektedir. Doğum, ilk ayrılığı beraberinde getirir. Hamilelik sürecinde anne ve bebek birdir. Doğum ile birlikte bebek anneden ayrılmıştır. Bebek geliştikçe, kendisi ile başkaları arasındaki ayrım belirginleşmeye başlar. Mahler, Pine ve Bergman (1975) bu sürece ayrılma – bireyleşme adını verir. Anneden ayrılık, kendini keşfetme yani bireyleşmenin başlangıcıdır. Bu, yetişkinliğe giden duygusal yolculuğun ilk adımıdır.
Mahler’in ayrılma – bireyleşme kuramına göre ayrışma-bireyleşme, insanın biyolojik doğumuyla beraber başlayan psikolojik doğum sürecidir. Doğumdan sonraki ilk 3 ayını anne ile bir bütün olarak algılayan ve annenin bedenini kendi bedeninin bir parçası olarak gören bebek, 3. aydan itibaren dış dünyayı farketmeye ve annesini farklı bir birey olarak algılamaya başlar. Ancak aynı zamanda ona bağlanır.
Anne odadan çıktığında ağlar ve ihtiyaçlarına mümkün olduğu kadar kısa sürede cevap verilmesini bekler. Böylece güvenli bağlanmanın temelleri atılmış olur. Mahler’e göre çocuğun yürümeye başladığı dönem ise diğer bir ayılma sürecinin başlangıcıdır. Çocuk artık bağımsızlaşır ve dış dünyaya keşfe başlar. Bir sonraki ayrışma dönemi ise çocuğun anaokuluna başladığı süreçtir. Eğer güvenli bağlanma gerçekleşti ise çocuk anne ve babasını zihninde simgeleştirebilir. “Anne – babamı görmesem de oradalar, tek başıma da başarabilirim” bilinci gelişmeye başlar. Winnicott (1992)’a göre ise ayrılma “yalnız kalma kapasitesi” sine bağlıdır. Yalnız kalma kapasitesini sağlayacak olan “Yeterince iyi anne”’dir. Emekleyerek keşif için ilk defa etrafa çıkan bebeğe özgürlük tanıyan, özerkleşmeyi desteklediği kadar, bebek geri döndüğünde ulaşılabilir mesafede duran anne, ayrılma kapasitesini sağlar. Çocuğundan ayrılmaya henüz hazır hissetmeyen ve hiçbir ayrılık sürecine izin vermeyen ebeveyn ise aslında çocuğun ayrılıklara karşı toleransının gelişmesini engeller. Annenin çocuğa ayrılık toleransını geliştirebileceği, kendi kararlarını verebileceği, kendini ifade edebileceği bir alan yaratması önemlidir.
Ayrılma – bireyleşme sürecinde çocuk, anne ile önceki birlik durumunun kaybını içeren bir kayıp yaşar. Başta bu ayrılma endişeye yol açmakla birlikte zaman içinde nesnelerin zihinsel temsili daha kalıcı hale gelir. Bu durum sevilen nesneden ayrılmayı belli bir düzeyde mümkün kılar ve bireyleşme sürecini destekler (Soysal, 2021). Ancak Mahler’e göre bağımsızlığa doğru atılan her adımda nesne kaybı korkusu yaşanmaktadır. Özetle ayrılma bir yandan benliğin özerkliğini temsil ederken öte yandan nesnenin kaybı ile baş etme sürecini de içermektedir (Mahler, 1974; Mahler, Pine ve Bergman, 1975).
Çocuk her ne kadar ayrışmak istese de diğer bir yandan ihtiyaç duyduğunda annenin orada olacağından emin olmak istediğini unutmamak gerekir. Sağlıklı ayrılma süreci, sağlıklı bir duygusal gelişimi ve psikolojik dayanıklılığı beraberinde getirir. Eğer anneden ayrılma sağlıklı bir biçimde gerçekleşmez ise çocukluk dönemindeki ayrılma kaygısı ileriki yaşlarda kendini farklı biçimlerde gösterebilmektedir (Brückl ve ark., 2007).